top of page
  • Yazarın fotoğrafıMeltem Akadur

KELİME-SES-SİZLİK



Alarmı son dakikada susturdu. Bu kaçıncı erteleyişiydi bilmiyordu ama hiç huyu değildi. Her gün alarmın o iç tırmalayıcı sesini duymadan önce kalkardı oysaki. Görevini gerçekleştirme heyecanı beyninde saat gibi işliyordu, tik tak… Ancak bu sabah çok yorgundu ve en kötüsü de dün akşamı hiç hatırlamıyordu. En son Willie ile balkonda içkilerini yudumlayarak şirketteki sayaç müdürü hakkında laflıyorlardı. Önlerindeki cipsler bitmişti ve yeni paketi almak için mutfağa doğru kalkmıştı. Cips çekmecesini boş görünce de alması için kapıcıyı aramak üzere ahizeyi eline almıştı ki bugün milli bayram olduğu için onun da diğer tüm alt sınıfa olduğu gibi izinli olduğunu hatırlamıştı. Ceketini üzerine geçirip markete çıkmıştı. İşte bundan sonrasını…ha yok yok bir ses duymuştu sokağa çıktığında, kahkahaya benziyordu galiba, emin olamadı, ama ondan sonrası yoktu işte. Odasına ne zaman geldi, Willie ne zaman gitti, o ses neydi, hiçbir şey bilmiyordu. Belki Willie’yi aramalıydı, ondan öğrenebilirdi. Fakat şu an öncelikle yatağından kalkıp hazırlanması gerekiyordu. Çalıştığı şirkette oldukça iyi bir pozisyondaydı, haliyle iyi de kazanıyordu. Bu kazanç sayesinde de hatırı sayılır bir çevresi ve sosyal hayatı vardı.

Kendini yataktan dışarı attığında kolundaki sayaca baktı, belki dün geceye dair bir şeyler hatırlayabilirdi, ama sayaç çok ilerlememişti, belli ki akşam pek fazla laflamamışlardı.

Willie ile küçüklüğünden beri birlikteydiler. Aynı sosyal çevrenin içerisinde beraber büyümüşlerdi. Her akşam bir araya gelir işyerlerindeki yöneticilerden, falanca yerdeki tüccardan, filanca yerdeki başkandan, bazen futboldan bahseder içkilerini yudumlarlardı.. Bazı günler şansları yaver giderse canlı müzik dinledikleri bile olurdu. O akşamlarda mekan epey kalabalık olurdu, bu fırsatı kaçırmak istemeyen beyaz yakalılar erkenden yerlerini alırdı.

Ama bir süredir bir şeyler eksikti. Bu eksikliği bundan birkaç ay önce hissetmeye başlamış ve anlamlandırmak için arayışa girmişti. İlk önce arabasını garaja kapatmış ve toplu taşıma kullanmaya başlamıştı. Daha ilk gün neyin eksik olduğunu anlaması zor olmamıştı. ‘Titreşim, iletişim’… Havada ses titreşimleri yoktu, yalnızca otobüsün motor sesi, trenin raylardaki sürtünmesi, otomobillerin egzoz sesi…

O bu dünyaya hatırı sayılır bir mirasla gelmiş şanslı çocuklardandı. O yüzden o ‘sessizliği’ hiç yaşamamıştı. Ailesi varlıklı olduğundan yakın çevreleri de hep kendi gibi varlıklı kişilerdi, haliyle hepsinin sayaçları oldukça yüklüydü. Okuduğu okullar, mezuniyet sonrası çalışmaya başladığı şirket, akşamları içmeye gittiği bar ve içki dostları… Hep kendi gibi insanlarla bir arada bulunmuştu. Ama şimdi alt sınıftaki insanların sessizliğini, içlerinden coşup gözlerinde her an patlamaya hazır volkan gibi bekleyen kelimelerin gücünü görebiliyordu. O gözlerle birbirlerine neler anlatıyorlardı kim bilir. Bundan yaklaşık 80-90 yıl önce ülke yönetimi çok radikal bir karar almış ve kelime kullanımını önce vergiye bağlamıştı. İnsanların kelimeleri kötüye kullandığı, israf ettiği gerekçe gösterilmişti. Başlarda bu yasa herkese mantıklı gelmişti. Öyle ya, gereksiz tartışmalar olmayacak, insanlar durduk yere birbirine bağıramayacak, kelimelerini dikkatle seçerek kullanacaklardı. Böylece küslükler, yanlış anlaşılmalar, kavgalar azalacaktı. Ancak bunun sadece buzdağının görünen yüzü olduğu, insanları korkutmadan onları içten içe susturmak için bir oyun olduğu ortaya çıktığında artık çok geçti. Herkesin bileğine birer sayaç şırınga edilmişti bile, ondan kurtulmanın tek yolu bileğini kesmekti ve buna ancak kendini tüm dünyayı kurtarmaya adamış, deli cesaretine sahip olanlar kalkışabilirdi. Geriye kalan milyonlarca kişi kaderine mahkum yaşamayı kabullenmişti.

O da bu şekilde mahkum yaşamayı kabullenmiş ailenin tek çocuğu olarak aynı mahkumiyetile ama bunun normal olduğu inancı ile bugünlere kadar gelmişti. O kayıp geceden sonraki günler de öncesi gibi aynı sıradanlıkta geçiyordu. Her şey olduğu ve olması gerektiği gibiydi, kendi bile unutmuştu neyi hatırlayamadığını.

Bir sabah yine işe gitmek üzere aynı rutin sabah ritüeli ardına kapıya yöneldi. Üstüne montunu geçirmek için vestiyere yöneldiğinde birden o geceye dair bir görüntü belirdi kafasında. O gece de yine aynı şekilde montuna yönelmiş ve aynı şekilde kapıdan dışarı çıkmıştı. İstemsizce aynı süreci yaşamaya devam ettikçe anı kafasında daha da ardı sıra hikayeye dönüşmeye başladı. Sokaklarda açık bir market ararken karşılaştığı ‘şey’ onu dehşete düştüğünü hatırladı. Evden epey uzaklaşmış, iyice tenhalaşan sokaklarda bulmuştu kendini. Tam artık bulamayacağına ikna olup geri döneceği sırada gecenin sessizliğinde o fısıltıları duymuştu. Evet çok iyi hatırlıyordu, birbirinin kelimelerini örten, kimi zaman yükselen kimi zaman ince kahkahalarla harmanlanan ‘insan sesi’ydi bu. Mantığı ve büyüdüğü toplumsal düzen ona oradan uzaklaşmasını ve bir görevliye durumu bildirmesini söylüyordu. Ama diğer yandan, kalbi ve merakı o seslere daha yakın olmayı; kim olduklarını, ne konuştuklarını, en önemlisi de nasıl bu kadar umursamazca kelimeleri israf edebildiklerini öğrenmek istiyordu.

Merakına yenik düşüp küçük bir ateşin etrafında yarım ay şeklinde dizilmiş büyüklü küçüklü grubun yanına yaklaştı ve sessizce oturdu. Geldiğini görenler kafasını bir süre ondan yana çevirseler de tek kelime bile etmeden içinde kayboldukları muhabbetlerine geri dönmüşlerdi. Kimse ona kim olduğunu, orada ne işi olduğunu sormamıştı. Yaptıkları şeyin gizliliğine, yasadışılığına rağmen onun gibi bir yabancıya ifşa olmaktan korkmamışlardı bile. Sohbetleri o kadar ilgisini çekmişti ki; kimi zaman boş, kimi zaman anlamsız esprilere gülmeleri, anlattıkları garip ve anlamakta zorlandığı hikayeler, birbirlerine kötü cümleler sarf edip sonra kahkahalarla sarılmaları… Olup bitene o kadar yabancı ama bir o kadar da keyif alıyordu.

Kendine gelipte saatine baktığında gece yarısına yaklaştığını fark ederek yine aynı sessizlikte eve doğru dönmüştü. Eve girdiğinde Willie’nin bu kadar saat tek başına dışarıda ne yapıyor olabileceğini merak eden şaşkın ve deliye dönmüş bakışlarıyla karşılaştı. Willie ile bu zamana kadar her şeyi konuşabilmişti (zaten kimseye anlatamayacağı hiçbir konusu da olmamıştı ki) şimdi de ona her şeyi anlatabileceğinden hiç kuşkusu yoktu. Evden çıktıktan sonra yaşadığı her şeyi bir solukta, hem şoka girmiş hem heyecanlanmış hem de nasıl hissetmesi ne düşünmesi gerektiğini bilmez bir sarsılmışlıkla anlatıvermişti. Bitirdiğinde öyle yorulmuştu ki, sayacı hiç bu kadar hızlı çalışmamıştı daha evvel. Oturduğu koltukta uyuyakalmıştı. Peki ama o geceyi nasıl unutmuştu, Willie’ye sorduğunda neden ona hiçbir şey söylememişti? Sayacı neden ve nasıl hiç ilerlemeden yerinde saymıştı?

Gecenin detayları kafasında belirmeye başlayınca koşarak çıktı ve aynı yere gitti. Ama haftalar önce ateşlerin yakıldığı, etrafın mum ışıklarıyla süslendiği, içkilerin içildiği geceye dair hiçbir ize rastlayamadı. Öyle ki, aylardır oraya kimse uğramamış gibi moloz yığını ve örümcek ağlarından başka bir şey yoktu. Yoksa hatırladığını sandığı şey gerçek değil miydi, hepsi rüya mıydı?

Kafasındaki sorularla işe gitmek üzere sessizliğin arasına karıştı. Günler yine eski standart düzeninde devam ediyor, sorular ise giderek bulanıklaşıyordu. Ancak bu sefer hiçbir şey eskisi kadar normal değildi ve hayatındaki eksiklik ise giderek büyüyordu.

Yine bir akşam işten çıkmış, etrafı dinleyerek bir taraftan da düşünüyordu. Kendisini o kadar kaptırmıştı ki, evinin tam aksi yönde ilerlemiş, daha önce hiç görmediği sokaklarda bulmuştu kendisini. İşte o anda aynı mırıldanmaları duydu yine, sesin geldiği yöne doğru heyecanla hızlı hızlı ilerledi. Yanılmamıştı, yine aynı grup, belki bu sefer biraz daha kalabalık, başka bir ücra köşede kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Onu görünce bu sefer tanımış olacaklar ki birkaçı yanına geldi ve ona sertçe kim olduğunu sordular. Bu sefer huzur yerine korku sarmıştı içini. Neden öncekinin aksine bu sefer bu kadar kabaydılar? Ancak birazdan anlayacağı gibi haklıydılar. O gecenin ilerleyen saatlerinde bir grup görevli gelip basmıştı onları, habercileri sayesinde çoğunluğu orayı terk etmişti ancak edemeyen birkaç kişi yaka paça götürülmüştü. Yerlerini bu yabancı gördüğü için onun ihbar ettiğinden şüphelenmekte haklıydılar. Ama kendisi kimseye söylememişti ki, yalnızca Willie’ye anlatmıştı, her şeyi, detaylıca… Yoo başka birileri olmalıydı, nasıl kendisi sesi duyup geldiyse başka birileri de aynı şekilde duymuş ve ihbar etmiş olabilirdi. Samimiyetine, onları ihbar edenin o olmadığına inandırması zor olmadı. Kolundaki sayaca rağmen oturup saatlerce onlarla sohbet etmesi herkesin gönlünü kazanmasına yetmişti. O kadar güvenlerini kazanmıştı ki, kollarında sayaç olmadığını görüp sorduğunda anlatmakta hiç tereddüt etmemişlerdi. Onlar sayaç sistemine karşı olan ve çocuklarına şırıngalama töreni yapmayan bir grup anarşistti ve haliyle ülkede yasadışı olarak yaşıyorlardı. O yüzden sürekli mekan değiştiriyor ve çoğunlukla geceleri bir araya geliyorlardı. Ama aralarındaki kuvvetli bağ, huzur ve mutluluk ona kadar ulaşabiliyordu. Öylesine keyifliydi ki onlarla olmak, sık sık geceleri aralarına katılıyordu. Son bir aydır o kadar konuşmuştu ki, sayacı hayatının rekorunu kırmıştı.

Ancak bu şekilde daha ne kadar devam edebilirdi, her iki hayatına devam etmesi imkansızdı. Bir yanda sayacından kurtulup onlarla hiçbir günün birbirine benzemediği hayata katılmak, diğer yanda eski düzenli, saygın, yasal hayatına devam etmek… Ancak onun da bir bedeli vardı ve o deli cesareti kendisinde yoktu. Nasıl olsundu, bu yaşa kadar kendi konfor alanı içerisinde büyütülmüş biriydi o, kaybetmeyi göze alamayacağı çok şeye sahipti. Günlerce içindeki gel git ile yaşadı, kalbi onu gitmeye zorlasa da zihni ona engel oluyordu. Son birkaç gün kendini eve kapadı, Willie’nin aramaların sürekli geçiştirmeye başladı. Bugünlerde onu görmek gelmiyordu içinden, ama şüphelenmesini de istemiyordu. Sürekli hastalık bahanesiyle kaçıyordu ondan. Nasıl karşısına çıkabilirdi ki; çocukluğundan beri tanıdığı, birlikte büyüdüğü arkadaşının bilmediği bir yönünü öğrenmişti ve bu bilgiyle ne yapacağını nasıl davranacağını bilemiyordu. Belki de bundan birkaç hafta önceki hayatına dönüp her şeyi unutmak -ki unutmak için hafıza bölümüne müracaat edebilirdi- en iyisi olacaktı. Karar vermek çok zordu. Evden çıkmayışı artık hastalık bahanesini de kabul etmez bir hal alınca nihayet yerinden kalktı ve kendine çeki düzen verip hayatına devam etmesi gerektiğini anladı. Çok düşünmüştü, terazinin her iki tarafını da defalarca tartmıştı ve ağır basan taraf hep aynıydı.

İşte o akşam kararını vermişti, garajdan arabasını aldı ve Willie ile canlı müzik dinleyecekleri mekana doğru kırdı direksiyonu.

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page