top of page
  • Yazarın fotoğrafıMeltem Akadur

Rivieralı Theodore


Kendini bildiğinden beri en büyük korkusu olmuştu, ölmek. Daha sekiz yaşındayken babasını kaybetmiş, onun o Riviera madenlerine götürülüşünü izlemek zorunda kalmıştı. Herkesle birlikte o da babasının peşinden madenlere girmiş, son bir kez gözlerine bakmış ‘hoşça kal baba’ diyerek veda etmişti. Babasının hayatındaki yeri öyle büyüktü ki, cenazeyi izleyen bir hafta boyunca her gün babasını ziyarete gitmiş, ona hikayeler anlatmış, gözlerini yavaş yavaş yummasını, beyniyle dünyaya veda edişini izlemişti. Sahip olduğu en değerli şeyi kaybetmek, ölüm korkusunu güçlendirmişti. Madenlerde yapayalnız olmak, ruhu bedenini terk edene kadar o soğuk yalnızlığı bedeninde hissedecek olmak, öyle korkutuyordu ki. Büyüdüğünde madenci olma kararında işte bu ‘ölüm korkusu’ etkili olmuştu. Kararını annesine açıkladığında annesi;

-Theodore, orası çok tehlikeli. Son günlerde hakkında kötü hikayeler duymaya başladım. İnsanlar cenaze için bile gitmeye çekinir olmuşlar. Hatta okul müdiresinin cenazesine yalnızca altı kişi gitmiş, düşünebiliyor musun?

-Anne, bu hikayelere gerçekten inanıyor musun? Nerdeyse Riviera kurulduğundan beri yüzlerce kişiyi gömdük oraya, kaç kişinin ruhunu gönderdik oradan. Orası bizim kutsal yerimiz. Birileri orayı elimizden almak için saçma sapan hikayeler uyduruyor olmalı.

-Bence doğruluk payı var Theodore, çalışan madencilerin bazılarında tuhaf davranışlar başlamış. Hatta geçen akşam beni çağıran kasabın oğlu var ya, hani oğlum havale geçiriyor hemşire diye kapıyı yumruklaşmıştı babası, gittiğimde bir takım anlamsız şeyler söylüyordu. Sanki geçen yaz ölen Sumire gibi konuşuyordu. Üstelik pek hasta gibi de görünmüyordu. Zaten az sonra da kendine geldi, söylediği hiç bir şeyi hatırlamıyordu. O madenin havasında bir şey var, ben sana söylüyorum.

Anlatılan hikayeler Theodore’u pek etkilemiyordu. O, madenlerde kendini öyle huzurlu hissediyordu ki, sonsuzluğu yaşıyor gibiydi. Üstelik babasına da yakın oluyordu. Onun ruhu, bedeninden yeryüzünü terk edene kadar, madenler Theodore’un eviydi. Sonrasında kemikleri toplamaya gelen madencilerden biri olmak, kendini ona daha yakın hissetmesini sağlayacaktı.

Theodore madenci olma kararını annesiyle paylaştıktan sonraki günler, hikayeler giderek çoğalmaya başlamış, hatta artık hikaye olmaktan çıkmıştı. Sokakta da tuhaflıklara rastlamak mümkündü. Ortalık karışmaya başlamış; aileleri, özellikle madenci aileleri, iyiden iyiye endişe sarmıştı.

-Oğlum gel vazgeç şu işten, oradaki ruhlar madencilere musallat olmuşlar, artık kimse kemikleri toplamak istemiyor

-Babamın ruhu beni korur anne, ne de olsa daha bedenini terk etmedi, hala orada yaşıyor.

Annesi ne söylese vazgeçiremiyordu oğlunu, kafasına koymuştu bir kere.

Theodore madenci olmak için başvurduğunda, eskisi kadar başvuru olmadığından hemen aldılar onu. İstediği olmuştu, artık babasıyla vakit geçirebilecekti. Madende kemikleri topluyor, mezarlığa götürüyordu her gün. İşinin arasında da babasının yanına gidip ona her gün ne yaptığını, en çokta annesini anlatıyordu. Babası zihnen orada değildi belki ama ruhu daha gitmemişti, onu dinlediğine inanıyordu. Günler bu şekilde geçiyordu, hayatından oldukça memnundu. Ancak, tuhaflıklar da inkar edilemez boyuta ulaşmıştı. Kendi gözleriyle görmüştü, iki gün önce kürek arkadaşı delirmiş gibiydi. Ailesi alıp götürdüğünde hala etrafına saldırıyordu, iki gündür de madene gelmiyordu.

Akşam eve gittiğinde annesi en sevdiği turtadan yapmıştı.

-Hoş geldin oğlum, bunu senin için yaptım, seversin

-Ben mi? Maritha, benim turtadan nefret ettiğimi bilirsin

-Theodore? Sen iyi misin?

-Maritha, Theodore okulda, asıl sen iyi misin?

Maritha o an şüphelendiyse de sonra unuttu gitti, üzerinde fazla durmadı. Belli ki Theodore babasının yanında fazla vakit geçiriyordu ve oldukça yorgundu.

Bu sırada kasabalı iyice huzuru unutmuştu, madenler artık kutsal olmaktan ziyade, korkulan bir yer haline gelmişti. Ruhlar madencilerin bedenlerine bir girdi mi, çıkarmaya hocanın bile gücü yetmiyordu. Nasıl olmuştu da bedenden ayrılan ruhlar yıldızlara ulaşmak yerine yeni beden arayışına girmişlerdi, bilinmiyordu. Ama artık kimse oraya yaklaşmak istemiyordu.

Bir akşam kasabalı toplanmış,

-Bu işe bir son vermeliyiz artık. Ruhlar tüm kasabayı ele geçirecekler. Cenazelerimizi bile gömemiyoruz Rivieraya. Ben diyorum ki, bundan sonra ölenleri direk toprağa gömelim, ruhları toprağa karışsın, bizi de rahatsız etmesin. Ne dersiniz?

-Peki Riviera ne olacak?

-Onu da patlatalım, içindeki tüm ruhlarla içeride kalsın. Yoksa bu işin sonu beni korkutuyor, sağlam olanlarımızın sayısı iyice azalırsa engel olacak gücümüz de kalmayacak, elimizi çabuk tutmalıyız.

-Katılıyorum patlatalım bir an önce

Kasabalı bir takım planlar içerisindeyken, Theodore gün geçtikçe babasına daha da yaklaşıyordu. Artık sanki o beden iki ruha da ait gibiydi, birinden diğerine geçebiliyordu. Annesi ise kocasına tekrar kavuştuğu için çok mutluydu. Evlerinde olup bitenlerden kasabalının haberi olmadığı gibi, onların da kasabalının planlarından haberi yoktu. Bir gün, Maritha yolda komşusuyla karşılaştı;

-Maritha, yarın akşam Riviera’nın önünde toplanıyor herkes, unutmayın oldu mu?

-Toplanıyor mu, ne için?

-Senin haberin yok mu, Theodore’da mı söylemedi sana, Riviera’yı yok edeceğiz. Ruhlardan tamamen kurtulmak için başka çaremiz kalmadı.

Bunu duyduğunda Maritha’nın tüm vücudu yanmaya başladı. Kocasına daha yeni kavuşmuştu, bir kez daha kaybetmeyi göze alamazdı, ona ihtiyacı vardı. Koşarak Theodore’un yanına gitti.

-Hayır, benim haberim yok anne. Zaten işten artan vaktimin tamamını babamın yanında geçiriyorum, diğerleriyle çok az karşılaşıyorum.

-Ne yapacağız şimdi?

-Tüm kasabaya karşı biz iki kişi, onları durduramayız. Zaten madencilerin bedenini istila eden ruhlar kasabada huzur bırakmadı, kimse vazgeçmeyi göze alamaz. Başka bir yolu olmalı.

-Hızlı düşünmeliyiz, acaba babana mı sorsak?

-Maritha, buradan bir an evvel gidin, bende sizinle gelmenin bir yolunu bulacağım. Madende bazı açıklar var, içeride geçirdiğim zaman içinde epey inceleme şansım oldu. O açıklardan birini, madenle bağımı tamamen koparmak için kullanabilirim sanırım. O zaman maden yok olsa da sizin yanınızda kalabilirim.

-Hadi o zaman, biz Theodore’la eve gidiyoruz, seni orada bekliyor olacağız.

Önlerinde uzun bir yol vardı, yaya olarak aşmaları gereken dağlar, çöller vardı. Yanlarında çok az eşya alabilirlerdi, o yüzden toplanmak zor olmadı. Ömürleri boyunca Riviera’dan hiç ayrılmamışlardı, her şeyleri oradaydı, çok zor olacaktı bırakmak. Ama babasıyla ömrünün sonuna dek birlikte olacağını biliyordu ya, herşeye değerdi. Ve tabi annesinin yüzünde haftalar sonra görmeye başladığı o sıcak gülümsemeye de…

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page