Meltem Akadur
Yeni Dünya : Hepia

Off, başım, bu ne ağrı böyle. Ayaklarım, uyuşmuş resmen. İyi ama ben neden bu hale geldim? Bi dakika, bu oda, neresi burası? Yatak da rahatmış hani, yumuşak yastıklar, hımm.
-Kimse yok..öhö öhö kimse yok mu?
Hastaneye benziyor sanki, ama ne işim varki benim burda? En son ne yapıyordum ben, off beynim sulandı resmen. Ha evet, Rotabank’ı soyuyordum, küçük bir çocuğu rehin almıştım, evet evet, ama buraya nasıl geldim ki? Kesin birilerine yakalanmış olmalıyım, of hiçbir şey hatırlamıyorum. Beynimin son birkaç günlük hafıza kısmını kesip yerine saman doldurmuşlar sanki. Zaten ağzımda da saman tadı olduğunu düşünürsek…
-Sesimi duyan yok mu, biri yardım etsin kalkmama, bacağım, oynatamıyorum
-Merhaba bay Sabık, yirmi seneyi bugün tamamlamış olmalısınız, günaydın
Ne kadar yapmacık bir gülümseme öyle, doktor değil sanki pembe dizi oyuncusu
-Neresi burası, siz doktor musunuz? Dur bi dakika, yirmi sene derken?
-Sakin olun bay Sabık, size birazdan birini göndereceğim, sorularınızı ona sorabilirsiniz.
-Bi dakika du…
Gitti. Bari hasta mıyım, tutuklu muyum, yaralı mıyım onu söyleseydi. Sahi şu yirmi seneden neyi kastetti acaba?
Deneysel uykudan uyandıktan birkaç gün sonra, Bay Sabık evinde haberleri izliyordu:
-Potansiyeller yavaş yavaş uyanıyorlar. Şimdi Değişim Üssü’ne bağlanıyoruz.
-Sayın Başkan, potansiyeller ile ilgili son durum nedir? Uyananlar ayak uydurmakta zorlanıyor mu? Sizce uyku sürecinde potansiyeller iyileşmiş midir?
-Her şeyi hesapladık arkadaşlar, Hepia halkının içi rahat olsun. Başardık, artık eski karanlık günlere dönmeyeceğimizden emin olabilirsiniz.
Bay Sabık haberleri dinlerken ne kadar sakin olduğuna şaşırdı. Eskiden olsa ‘potansiyel’ diye bahsedilenlerden biri olmak onu çok sinirlendirirdi, ama şu an bir şey hissetmiyordu.
Şu an her şeyim var, neye ihtiyacım varsa hepsine sahibim. Güzel bir kadın, büyük bir ev, üst düzey bir iş… Daha ne isteyebilirim ki.
Ülkede herkes mutluydu, kimsenin daha fazlasına ihtiyacı yoktu.
Hayat her gün aynı rutinde ilerliyordu, gündüz herkes ‘sevdiği’ işinde gücünde, akşam eğlencesinde gezmesinde, sonrasında huzurla kapısından içeri girdiği evinde. Ülkenin refah düzeyi oldukça yüksekti, her gün haberler bundan bahsediyordu. Hatta sadece bundan bahsediliyordu, çünkü hiç olay, ilginç bir durum; yıkılan köprü, kaçırılan çocuk, ağlayan kadınlar, küfürlerin havada uçuştuğu çekişmeli yöneticiler yoktu artık.
-Sevgili izleyiciler, bugün yine bilimde bir başarıya imza attık.
….
-Tarım ürünlerinde bu sene daha da yüksek verim aldık.
…
-Salo fabrikası çalışanlarına iki maaş ikramiye verecekmiş.
…
-Ağacın tepesinde mahsur kalan kediciği mahalle halkı el birliğiyle aşağı indirdi.
…
Birkaç gün içinde potansiyellerin hepsi uyanmıştı artık. Hiç biri ne olduğunun farkında değildi, uykuda geçirdikleri süre tüm Hepia halkı için dönüm noktası olmuştu.
Yirmi sene evvel sanki bir güç ülkenin tepesine kara bir perde kapatmış ve onu tek bir ışık kalmayana kadar karanlığıyla boğmadan bırakmayacakmış gibi, korkunun suçun öfkenin her geçen gün daha da şiddetlendiği bir ülkeydi burası. Hiçbir yer tekin değildi, ceza ise eğlence haline dönüşmüştü.
-Sayın başkanım, tüm potansiyeller uykuda
-Deneylerin sonucundan ne zaman emin olabileceğiz?
-Beyinlerindeki uyarıcı noktaları bilgisayardan izlemeye aldık. Onlar uykudayken tüm testleri yapacağız. Her gün oraya bilgileri işliyor olacağız. Ancak uyanıp normal hayatın içine döndükleri zaman size yüzde yüz bilgi verebilirim, o zamana kadar yüzde doksan beş oranında emin olmayı hedefliyoruz.
-Güzel, beyinlerindeki kötü düşüncelerin bedenlerine hükmetmesine engel olmalıyız. Zihinlerine istediğimiz gibi şekil vermeyi başarırsak, huzur ve düzen kaçınılmaz, bunu başarmalıyız
-sayıları çok fazla başkanım, ülkenin dörtte üçü uykuda şu anda. Geriye kalanlara geçici bir yasa oluşturmak için çalışmalara başladı ekip. Beta evresinde potansiyelleri yirmi sene uyutmayı planlıyoruz, planlanan testler ancak tamamlanacaktır. O zamana kadar geçici yasalarla idare edeceğiz, son taslakları sizinle paylaşırım.
Böylece içinde kötülük barındıran, suç işlemeye, zarar verme veya yeni düzene karşı gelme potansiyeli olan tüm insanları uyuttular.Uyutmak için geliştirdikleri böcek üzerinde yıllardır çalışıyorlardı. Tamamen kötülükten arınmış bir ülke planlarının çok uzun zaman önce temelleri atılmıştı ancak böceğin tasarlanıp yüzlerce üretilmesi epey zaman almıştı. Ve sonunda potansiyeller ısırıldıklarını asla anlayamadan gözlerini derin bir uykuya kapatmışlardı.
Onlar uykudayken yepyeni bir ülke kuruldu. Artık kimse birbirine zarar vermiyor, hırsızlık yapmıyor, kötü söz söylemiyor, yanlış yapmıyor, hatta yalan bile söylemiyordu. Herkes gerçek olamayacak kadar mutluydu ve bundan oldukça memnundu. Çünkü yerin dibindeki en karanlık delikten bir anda güneşin ortasına düşmüş gibi gözleri kamaşmıştı bu dört dörtlük düzenden. İşsiz, evsiz kimse kalmamış, kavgalar ortadan kalkmış, göz yaşı bile akmaz olmuştu. Herkes birbirine yardım ediyor, birbirini dinliyor, sahip olduğu her şeyi paylaşıyordu.
Bay Sabık ise her gün düzenli şekilde işine gidip geliyor, iş arkadaşlarıyla sohbet ediyor, akşam elinde çiçekle evine gidiyor, ağzı kulaklarında yemeklerini yiyor ve kendini yatağa attığı anda kesintisiz rahat bir uyku ile günü tamamlıyordu. Her şey son derece mükemmeldi. Sorgulanması gereken hiçbir şey yoktu, çünkü ihtiyacı olan kadarına zaten sahipti. Ta ki bir gün arabasıyla işe giderken nasıl olduğunu anlamadan yolunu kaybedene kadar. Kendini hiç bilmediği, adını bile duymadığı bir mahallede buldu. Evler öyle büyük, öyle gösterişliydi ki gözlerini onlardan alamadı. Oymalı sütunları, devasa terasları, varaklı pencereleri, onlarca hizmetçisi ile eski zamanlardaki saraylar gibiydi. İçlerinden çıkan adamlar ise, üzerlerindeki yunus derisi kıyafetleriyle göz kamaştırıyordu. Kendisine baktığındaysa sıradan, çevresinde herkeste olan blue jean ve kunduradan ibaretti. Bahçeden çıkan arabaların da ardı arkası kesilmiyordu. Ailenin her ferdinde ayrı bir araba olmalıydı. İstemeden kendi mütevazi ama kendine yeter hayatıyla karşısındaki şaşalı, Hollywood filmlerinden fırlamış hayatı karşılaştırdı. Evet, ortada ciddi bir seviye farkı vardı sahip oldukları arasında. Oysaki yasalar herkesi eşit yaşamaya zorlamıyor muydu? Peki bu insanlar nasıl sahip olmuştu tüm bu lüks hayata?
O an farkına vardı, ihtiyacı olan her şeye sahip olabilirdi ama daha fazlasını istiyordu, tıpkı uzun zaman önce olduğu gibi. İstemeliydi de, yoksa ne için çalışıyordu? Ama devlet onun ‘rızasıyla’ fazlasını ondan alıp, ihtiyacı olanlara veriyordu. Buna nasıl oluyorda izin veriyordu? Daha fazlası için şartları zorlama yeteneği elinden alınmış gibiydi. İstese de savaş veremiyordu.
Şimdi anlıyorum, bizi neden uyuttuklarını, neden beynimiz ve bedenimiz arasındaki iletişimi sınırladıklarını
Kafasındaki eksik taşlar yerine oturmaya başlamıştı.
Yirmi yıl, bizi tam yirmi yıl uyuttular be, nasılda hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam ediyorum? Evet, kesinlikle yanlış giden bir şeyler olduğunun farkındaydım ama… Uff. Bunun şimdi farkına varıyorum. Of ne aptalım, bana ev, iş, yeni bir hayat verdiler diye her şey yolunda sandım, kandırdılar, beni satın aldılar resmen. Ama dur, ben bu işin peşine düşerim. Mutlu yaşammış, hah, makine gibi yaşıyoruz, bırak mutlu olmayı insan bile değilmişiz aslında. Hiç kaybetmeden sahip olmanın değerini bilebilir mi insan? Al, bak, bizi eşitlik için çalıştırıyorlar, kendilerine bak, altın suyuna batırılmış gibi ışıl ışıl evlerde, üstlerinde jöle gibi parlayan deri kıyafetleriyle, masalarında kimbilir hangi hayvanın etiyle sütüyle kahvaltı ediyorlar. Bu mu eşitlik şimdi, hani fazlasını paylaşıyorduk? Yok yok, ben bunun peşini bırakmam. Ama önce benim gibi diğer potansiyelleri bulmam gerek, örgütlemeliyim hepsini, tek başına olmaz bu iş. Gözüm açıldı artık.
Bay Sabık, kendisi gibi uyutulmuş diğerlerini bulmak için gizliden Değişim Üssü’ne sızdı. Orada tüm potansiyellere ait klasörler gizli arşivde tutuluyordu. Fakat nedense kötülükleri ortadan kaldırdıklarından o kadar emindiler ki, yeterince güvenlik önlemi alınmadığından bilgilere ulaşmak zor olmadı.
Listedeki isimlerden gözüne kestirdiklerini seçerek yola koyuldu.
Bakın, uykudan önceki hayatınızı hatırlıyor musunuz?
-Hatırlamak istemiyorum o günleri, karanlıktı benim için.
-Evet, iki kişiyi öldürmekten beş senedir hapisteymişsiniz. Size de uyandığınızda ev, iş, düzenli bir hayat verdiler değil mi?
-Evet
-Aynen, bana da. Hiç düşünmediniz mi bunları bize niye verdiklerini?
-Mutlu yaşam programı için verdiler, herkesin eşit şartlarda yaşadığı, kötülükten arındığı bir ülke için verdiler.
-Peki size yetiyor mu, daha fazlasına sahip olduğunuzu hiç hayal etmiyor musunuz? Üstelik birde şu var, kendi emeğimizle çalışıp kazandıklarımızın bir kısmını da başkalarına vermemizi istiyorlar, buna hiç sinirlenmiyor musunuz?
İnsanlara epey dil dökmesi gerekmişti, hayatları o kadar yolundaydı ki, başka bir hayatın varlığını düşünmemişlerdi bile. Ama pes etmedi, gözlerini açmak için ne gerekirse yapmaya hazırdı, başardı da. Ekibe katılanlar da gidip listedeki diğer kişilerle konuşuyor ve grup giderek büyüyordu. Böylece potansiyellerin büyük çoğunluğuna ulaşmayı başardılar. Sıra plan yapmaya gelmişti, başkanı ortadan kaldırmak öncelikli amaçlarıydı. Ama sadece onu ortadan kaldırmakla iş bitmiyordu, halkın da farkına varmasını sağlamak gerekiyordu. Böylece eskiden olduğu gibi suç işlemeye başladılar. Halk önceleri onların düzeleceğine, anlık bir alevlenme olduğuna sanmıştı. Ancak durum bundan çok daha ciddiydi. Potansiyel suçlular, en masum insanların bile içinde gizli kalmış duyguların yeryüzüne çıkmasına sebep olmuş, içlerindeki bastırılmış duygular daha büyük patlamaya yol açmıştı. Başkan olup bitenleri odasından takip ederken;
-Bu nasıl olur, biz hepsini köreltmemiş miydik, hani işe yaramıştı?
-Başkanım halk yıllardır tüm negatif duyguları dışa vurmalarını engellediğimiz için artık direnemiyor. Tersine eskisinden çok daha güçlü duygular içerisindeler.
Başkaldıranların sayısı gün geçtikçe artıyor, yönetim giderek zayıflıyordu. Senelerin birikimi büyük bir patlamayla gün yüzüne çıkmış, iç savaş başlamıştı. Askerler bile kendi içlerinde savaşır olmuştu, ülkede denetimi sağlayacak durumda değildi. Başkanın ise artık yapabileceği bir şey kalmamıştı, önünde uzatılmış belgeyi imzalamak için bileklerindeki kelepçeyi açtıkları sırada isyan halindeki insanların gözlerindeki ışıltıya baktı ve bakışlarını tekrar önündeki sıralı maddelere indirip imzayı attı.